Yazan: Fahrettin ÖZTOPRAK
A) AİLESİ-DOĞUMU:
Mustafa Kemal’in dedesinin adına Kızıl Hafız
Ahmet Efendi, dedesinin kardeşinin adına Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi
derler. Bunların soyu Karaman’dan gelerek Manastır Vilayeti’nin Debre-i Bala
Sancağı’na bağlı Kocacık köyüne yerleşmişlerdir. 1830 yılında da Kocacık
köyünden Selanik’e göç etmişlerdir.[1]
Görüldüğü gibi aile “Kızıl” lakabıyla anılıyordu. Kızıl’ı birileri “Kırmızı”[2]‘ya
tevil etmiş, o şekil anmak istemişler. Oysa “Kızıl” Türkmenlerde büyük bir
soyu ifade eder. Anadolu’daki Türkmenlerin büyük bir kısım bu soydandır. Bu ad
1040-1041 yıllarında Rey’de vefat eden[3]
Selçuklu veziri Azizüzdevle Kızıl Bey[4]’den
gelir. Kızıl Bey, Tuğrul Bey’in ilk veziriydi. Mustafa Kemal, anne tarafından
Sofuzade Feyzullah Efendi’den gelmektedir. Sofuzade Feyzullah Efendi, Selanik’e
bir saat kadar uzaklıkta bulunan Langaza’da çiftlik sahibiydi. Mustafa
Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanımefendi’nin anılarında sık sık bahsettiği
çiftlik burasıdır. Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde hanımefendi, Feyzullah
Efendi’nin eşi Ayşe Hanımefendi’nin tek kızıydı.[5]
Karaman Valiliği İnternet Sitesi’ne göre,
Feyzullah Efendi’nin soyu, “1466’larda
Karaman’dan gelerek Vodina Sancağı’na bağlı Sarıgöl’e yerleşmiş; sonra Selanik
yakınlarındaki Lankaza (Langaza)’ya göçmüş”ler.[6] Annesinden dinlediklerini nakleden Makbule
Hanımefendi’nin, “Bizim esas soyumuz Yörüktür. Buralara Konya-Karaman
çevrelerinden gelmişiz. Büyükbabam Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya’ya
gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak”[7] demesi bu nedenledir. Aslında Yörükler Avşarlar gibi
Türkmenlerden gelmektedir. Ancak günümüzde tarih bilinci zayıflamış olacak ki,
bazı Yörükler kendilerini Türkmenlerden ayrı görmek isterler. Oysa Yörük adıyla,
Türkmenin konar göçerliğini devam ettiren kısmını ifade etmişlerdir. Bizde,
Konargöçerliği bırakanın Yörüklüğü kalmaz, denir.
1) Doğumu:
Mustafa Kemal, Ali Rıza Bey’in ve Zübeyde Hanımefendi’nin
oğlu olarak 1881 yılında Selanik’te dünyaya gelmişti. Mayıs ayında doğduğu
tahmin edilmektedir. Annesi “beyaz tenli, açık sarı saçlı, yüksek iradeli, sağ
duyu sahibi, sağlam karakterli, dindar, beş vakit namazını kılan sofu bir
hanımdı.”[8]
Babası, “ileri görüşlü, kişiliği olan bir insandı.”[9] “Selanik
Evkaf katipliğinde ve rüsumat memurluğunda, 1876’da da Selanik Asakiri Milliye
Taburunda birinci mülazım (teğmen) olarak bulunmuştu.”[10]
Mustafa Kemal, onu hayal meyal hatırlardı.[11] Çünkü,
babasını küçük yaşta kaybetmiş, yetim kalmış, Zübeyde Hanımefendi ise oğlunun
yetiştirilmesini üzerine almıştı.[12]
2) Doğum Meselesi:
Son günlerde ortaya Atatürk’ün Malatyalı olduğuna dair
bir görüş ortaya atıldı. Bunun başını çeken Fatih Bayhan. Söz konusu şahıs, 1997
yılından beri yazıyorum dediği ama, halen bitiremediği “Mustafa’dan Kemal’e,
Atatürk’ün Büyük Sırrı” kitabında, Atatürk’ün babasını bir başka baba yaptığı
gibi, annesini de bir başka anne yapıyor, işin tuhafı Zübeyde Hanımefendi’yi de
Atatürk’ün halası yapıp işin içinden sıyrılıp çıkıyor. Onun Atatürk’ün annesiymiş
denen kadına da verdiği isim Ayşe… Allaha çok şükür ki, bu aileye Türkmen
ailesi demiş.[13] Ancak
Fatih Bayhan’ın hazırladığı Zübeyde Hanım (Gölgesinde Mustafa Kemal'i Büyüten
Kadın) adını verdiği kitap ise Pegasus yayınlarında piyasaya çıkmış. Bu
kitabında neler yazmış, okumadım.
Mustafa Kemal’in ailesinde bir Ayşe Hanımefendi var, o da
Zübeyde Hanımefendi’nin annesi. Fatih Bayhan’a göre, Atatürk’ün babası da
Mehmet Reşat Efendi, güya… Mustafa Kemal 5 yaşında yetim kalınca Zübeyde
Hanımefendi evlendiği kocası Ali Rıza Bey’le onu ve çocuğun annesini alıp güya Malatya’dan
Selanik’e geliyor, kadın vefat edince de Zübeyde Hanımefendi’yle eşi Ali Rıza
Bey bu çocuğu nüfuslarına geçiriyorlar. Kitabı hazırlayan kişi, “Elinde
tapu, nüfus kayıtları,
mahkeme tutanakları ve ses kayıtları olduğunu” söylüyor.[14] Ne
tapusu, ne nüfus kayıtı, ne mahkeme tutanağı, ne ses kayıtı? Bunların biri bile
neyi ifade ettiği belli olmadığı gibi gerçek delil değil. Ama ağız torba değil
ki büzesin dendiği gibi, zamanımızda kalemin de hokkası yok ki batırıp da
yazasın.
Fatih
Bayhan, Mustafa Kemal’in belgelerle sabit dedesi Kızıl
Hafız Ahmet Efendi’yle kardeşi Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi’nin 1830 yılında
Kocacık köyünden Selanik’e göç ettiklerini görmezlikten geldiği gibi, hiç
mesabesinde kabul ediyor. O söz konusu uydurmayı ileri sürdüğü gibi, Zübeyde
Hanımefendi’nin dedesi Sofuzade Feyzullah Efendi’nin Selanik’e bir saat kadar uzaklıkta
bulunan Langaza’da yaşadıklarını bile hiç hesaba katmamış. Sanki belgelere
dayanan bu bilgiler uydurmadan başka bir şey değilmiş gibi. O, Makbule
Hanımefendi’nin “Büyükbabam Feyzullah
Efendi’nin büyük amcası Konya’ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş” sözlerine de
itibar etmemiş.
Şecaettin Zenginoğlu’nun araştırmasına
göre, “Zübeyde Hanımefendi'nin babası Aydın'dan
Selanik'e gitme Sofuzade Feyzullah Efendidir. Diğer bir deyimle Zübeyde
Hanımefendinin babası Aydınlı'dır.” “Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü arşivlerinde bulunan, 950 tarih ve 82 numaralı İl Yazıcı Defteri ile
1051 tarih ve 469 numaralı İl Yazıcı defterinde Anadolu'dan Rumeli'ye geçen
Türk Boy ve Ailelerinin isimleri açıkca yazılı bulunmaktadır. Bunların Müslüman
Oğuz Türk'ü, Yörük Türkmen Boylarından oluşan aileler olduğu kayıtlarda
belirtilmektedir.” “Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendiye Alüş Efendi derlerdi.
Kocacık Nahiyesi tamamen Türk'tür. Burada yerleşenlerin çoğu Aydın ve Konya
yöresinden gelen Türklerdir. Hatta bu aileler Yörük Türkmenleridir. Bu Yörük
Türkmenlerinin Tanrıdağ ve Karagöz olduğu, yukarıda adı geçen İl yazıcı
defterinde kayıtlı bulunmaktadır.” [15]
Şimdi biz Osmanlıdan kalma söz konusu belgelere mi
inanacağız, yoksa Atatürk vefat ettiğinde 6 yaşında bulunan bir kızın
büyüdükten, başından bir çok evlilik geçtikten sonra, 2007 yılında Malatya’yı
ziyaretinde baloda sarfettiği, "Atatürk 'ün ailesi Malatya'dan
Selanik'e gitti. Ata'nın evinde bu konuşmayı duydum"[16] sözlerinin etrafında kurgu kuran birine mi inanacağız?
Prof.
Dr. Yusuf Halaçoğlu: "Atatürk Malatyalı değil. Atatürk 'ün doğduğu eve
kadar pek çok ayrıntıyı biliyorum. Selanik nüfus kayıtlarında da var. Kocacık
Yörüklerinden. Kocacık Yörükleri Konya ile Ankara bölgesinde yaşarlar.
Rumeli'ye nakledildiler. Rumeli'dekilerin yaşadıkları yer asıl Bulgaristan
taraflarıdır. Fakat bir grubu Makedonya taraflarına yerleşti. Kocacık Köyü'nde
dedesi Kırmızı Hafız Ahmet Efendi var. Onun zamanında Selanik'e göç ettiler"
diyor.[17]
Ülkü
Hanımefendi, Atatürk’ün manevi kızı, daha doğrusu evlatlığı, o vefat
ettiğindeyse 6 yaşında. Bu Ülkü Hanımefendi, Atatürk’ün evinde babasının
Malatyalı olduğunu konuşulurken duymuş. Oysa Atatürk’ün son iki yılı Hatay
meselesi ve Dersim isyanı nedeniyle çok hummalı geçmişti. Bu konuların
konuşulmasına da imkan ve zaman yoktu. Atatürk’ün 14 Kasım 1937’de Malatya’yı ziyareti var. O, İplik ve Bez Dokuma Fabrikası’nı tetkik etmiş. [18] Ziyaretin
amacı bu. Hadi ondan sonra konuşulsa bile 5 yaşındaki bir
kız o konuşmaların tamamını nasıl
aklında tutabilir? Not alınmış olsa, neyse ne?!... Hadi konuşuldu diyelim, ancak
herhalde söz konusu konuşmada Atatürk, “Ailemiz Malatya’dan Konya’ya gelmiş,
oradan da Manastır’a göçmüşüz” demiştir.
Zaten
her iki haberin kaynak olarak aldıkları Radikal gazetesindeki yazısında Ömer
Şahin bile olayı pek ciddiye almamış olacak ki, “Anlatılanlara inanasım
gelmedi. Ne de olsa ilk kez duyduğumuz şeylerdi bunlar. “Niye şimdi?” diye
sordum. Madem böyle bir durum var, bunca yıldır neden kimse konuşmadı? Atatürk,
bile bile niye sustu? Ya Akçadağ’daki yakınları? Atatürk, bir ulusun simgesi.
Böyle bir ismin hayatı yüz yıldır yanlış biliniyor olabilir mi? Dedim”[19]
diyor.
Ülkü
Adatepe, baloda yapmış olduğu konuşmanın dışında sanırım başka bir şey
söylememiş. O çocuğu yaşlılık anında bu konuşma ile lekeleyenler, Atatürk’ün
Sabiha Gökçen adlı yine bir evlatlığını Ermenilikle itham ederler. Oysa Sabiha
Gökçen’in amcasının oğlu Fethi Doğançay’dır, bununla ilk evliliğini
yapmıştır.[20] Söz
konusu kişi ise Ermeni değil, Türk asıllı biridir. Söz konusu haberi internetteki
PDF dosyasından alıp yayınlayan, yazının altına not düşen Hristiyan gazete adlı
gazetede utanılmadan, “Sabiha Gökçen’in de Ermeni kökenli olduğu ortaya
çıkmıştı” deniyor. Nasıl açığa çıkmış ise… Adam yazmış. Buyur, bu ne nane, bu ne turşu.
3) Çirkin İftira:
Fatih Bayhan, Akçadağ’da 1993 yılında yaşanan
Çakıroğulları’na ait bir tapu olayında meselenin peydahlandığını söylüyor.
Ancak dönemin Genelkurmay başkanı Necip Torumtay’ın söz konusu belgeleri
toplatıp, ortada bir şey bırakmadığını da söyleyen kendisi.[21]
Peki, öyleyse o bu bilgilere nereden ulaşmış. İşin çirkin ve pis tarafı Zübeyde
Hanımefendi’nin karalanması. Hemen hemen 90 yıldır birilerinin dillerinden düşürmediği
malum lekeleme kampanyası. Fatih Bayhan’ın zaten tek amacı da bu. Yani
namazında niyazında olan, nur yüzlü, pırıl pırıl bir kadını toplum nezdinde
kötü göstermek.
Turgut Özakman’ın Dr. Rıza Nur Dosyası adlı kitabı
kaynak gösterilerek, “Rıza Nur, daha sonra yurt dışındayken kaleme
alıp Atatürk’ün ölümünden sonra yayınlanmasını istediği “Hayat ve Hatıratım”
adlı kitabında akla hayale gelmeyecek yalanlar ve iftiralarla Atatürk’e
saldırmıştır. Örneğin, ona göre Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım bir genelev
kadınıdır! Atatürk’ün babası ise belli değildir” denmektedir.[22]
Ancak ben Rıza Nur’un bunları yazdığına pek inanmıyorum. Sanki
hatıratındaki o iğrenç kısımlar sonradan, yazarın vefatından sonra eklenmiş gibi. Zaten
bu kitabı Türkiye’de gizlice bastıran ve ilk olarak el altından yayınlayan da
Kadir Mısıroğlu. Güya o söz konusu kitabın mikro filmlerini British Museum’dan alıp 1968 yılında
hayali olarak kurduğu Altındağ Yayınevi
baskısıyla yayınlamış.[23]
Yani adamın işi gücü hayali, sahtecilik ve gizliden bir şeyler yapmak. Peki,
ben bu adama nasıl inanacağım?
Fatih Bayhan diyor ki: “Aile, laf-söz olmasın diye O’nu
çiftliklerinde çalışan Ali Rıza Efendi ile evlendirip, Selanik’e gönderiyor.”[24] Peki, Zübeyde Hanımefendi, Atatürk’ün gerçek annesi
değilse, sen bu kadından ne istiyorsun? Demek ki, Zübeyde Hanımefendi
Atatürk’ün gerçek annesi olduğu gibi, babası da gerçek babası. 80-90 yıldır
sürdürülen Atatürk’ü karalama kampanyası çalışmalarında Ali Rıza Bey,
Atatürk’ün babası olmadığı iddia ediliyordu, şimdi işin içine annesi de girdi.
Türklüğü ve onun büyük liderini lekelemek, katletmek isteyen kılıç, önceden bir
ağızlıydı, şimdi iki ağızlı. Ve onun bu kitabını da birileri yazarın
yazdıklarından tiksinmeden, söz konusu kitabı kaldırıp çöpe atmadan okuyacak,
öyle mi? Vallahi benim o kitabı okumayı midem kaldırmaz. Zaten okumak da
istemem.
4) Akıl var, mantık var:
Türkiye’de en köhne kasabada bile 1850’ye kadar olan
nüfus kayıtları var, Akçadağ’da da olmamasına imkan yok. Ancak Çakıroğulları’ndan
Mehmet Reşat oğlu, Ayşe’den doğma Mustafa diye biri var olmuş olabilir. Ancak
bunun 5 yaşına gelince annesiyle birlikte Selanik’e gittiği, sonra bu çocuğun
Zübeyde Hanımefendi ve Ali Rıza Bey’e evlat olarak verildiğine dair bir belge
var mı? Yok. Öyleyse… 5-6 yaşlarındaki Ülkü Adatepe, söylenenleri nasıl
hatırlıyor ise Mustafa Kemal o sıralarda 5-6 yahut 7 yaşlarında bulunduğu halde
neden bir şey hatırlamıyor? Yoksa Ülkü Adatepe süper zeka da, Mustafa Kemal
geri zekalı biri mi? Tabi ki akla bu sorular gelecektir. Bu sorulara cevap
vermek bana değil Fatih Bayhan’a düşer.
Mustafa Kemal’in annesi ve babasının cedleri Konya’dan
Selanik’e ya da Manastır’a yerleşmişlerdir. Ancak Mustafa Kemal’ın baba
tarafından ceddi, XVIII. Yüzyıl’ın içinde Makedonya’ya gelmiş olabilirler. Söz
konusu sülalenin kökeni Malatya’dan 1701-1725 yılları arasında Konya’ya göç
eden, ya da iskana tabi tutulan bir Türkmen ailesi, ya da obası olabilir.
Bizde bir efsane vardır, anlatılır. Bu efsane XVII.
Yüzyıl’ın son çeyreği ve XVIII Yüzyıl’ın ilk çeyreğine, yani Osmanlının iskan
siyasetinin uygulandığı, Türkmenlerin devlet kuvvetleriyle çatıştığı ve
Uzunyayla’dan, bilhassa Malatya’dan
Anadolu’nun diğer taraflarına, bilhassa İçanadolu’ya, Ege ya da
Karadeniz bölgelerine göçlerin vuku bulduğu zamana aittir:
“Alevi Türkmen beyleri kılıçtan geçirilmiştir. Bu sırada
kocası öldürülen Beydili aşiret reisinin hanımı üçüz oğlan doğurmuştur.
Çocukların öldürüleceğinden endişe duyan kadın, sürgüne gitmeden önce çocukları
dağdaki bir mağaraya götürür bırakır. Bir kaç yıl sonra Beydili aşireti
sürgünden eski yurtlarına döner. Kadın, hizmetçisi kadınla birlikte çocukları
bıraktığı mağaraya gider, gördüğü manzara karşısında gözlerine inanamaz. Üç
oğlu da ellerinin baş parmağını emerek sıhhatli bir şekilde yaşamaktadır.
Çocukların kimler tarafından korunup beslendiğini öğrenmek isteyen kadın, bir
kenara gizlenir beklemeye başlar. Gün batarken bir kurt ağzında yiyecekle gelir
ve çocukları besler. Üç oğlunu alıp çadırına dönen ana, kara yağız kıllı oğluna
Kurt Karaca, İnce uzun sırım gibi oğluna Cerit, kafası iri boynu ince oğluna da
Boynuince diye isim verir. Daha sonra Türkmen obaları içinde bu üç kardeşin
obaları, 'Boynuinceli', ‘Karacakurt' ve 'Cerit' olarak anılır.”[25]
Hatta yine anlatıldığına göre, Firüz oğlu Kurt Bey’nın, diğer namı Kurt
Karaca’nın Kangal’ın Kocakurt köyüne geldiğinde kafilenin önünde giderek yol
gösteren Bozkurt’un bir tepe üzerinde durduğu ve dolunay içinde uluduğu,
kafilenin bir kısmının buraya yerleştiği söylenir.[26]
Efsanelerde mantık aranmaz, ne demek istediği, yani anlam aranır.
5-6 yaşlarındayken, Ülkü Hanımefendi söz konusu sözleri
işitmiş, ancak ya yarım yamalak duymuş ya da doğal olarak çocukluk gereği tam
olarak aklında tutamamış, zamanla 2007 yılında baloda ifade ettiği şekle
büründürmüştür, yaşlılık işte. Çünkü Atatürk, Ergenekon efsanesine, Türeyiş
destanına oldukça benzeyen söz konusu menkıbeye çok merak sarmış, atalarının
Konya’ya belirtilen iskan siyasetinden sonra mı gelmişti diye araştırma yapmış
olabilir. Biliyoruz ki Rakka Suriye sınırları içinde, İslahiye ise Gaziantep’in
Güneybatısında, Hatay’a yakın bir yerdi. Türkmenlerin sürgün olayları bu
yerlerde yaşanmış, Türkmenler yaylak zamanları Uzunyayla’ya gönderilmeyince
Osmanlıya kafa tutup, kafileler halinde yola çıkmışlardır.
İnternetten köyümüze ait bir siteden mesajlaşma ile 2010
yılında tanıştığımız Karapınar’dan Mehmet Bey, kendilerinin Beğdili’ye bağlı
Hotamışlı Türkmenlerden olduğunu, XVIII. Yüzyılın başlarında Malatya’dan bulundukları
yere göçüp geldiklerini belirtmektedir. Bizim aşiret de, o yıllarda Darende’nin
Sofular köyünden (şimdi burası Kuluncak’a bağlı nahiye, kasaba) çıkmış,
Uzunyayla’nın Batı kısımlarına gelerek, çevrede belirledikleri Mengensofular
köyü dahil, diğer köy yerlerine yerleşmişlerdir. Bunlar günümüzde bile Türkmen
köyleri olarak adlandırılır. Hatta bizim geliş yol üzerinde bulunan Havuz köyü
gibi Kangal köylerinde bile akrabalarımız vardır.[27]
B) ÖĞRENİMİ:
Mustafa Kemal, 1894 yılında Selanik Mülkiye
Rüştiyesi’nde okul hayatına başladı. Ancak o, burada tahsilini tamamlayamadı,
ayrıldı. Çünkü okul müdür yardımcısı ve öğretmeni Kaymak Hafız Efendi
öğrencilere çok dayak atıyordu. Bu dayaklardan Mustafa Kemal de nasibini aldı.
Hatta Kaymak Hafız Efendi ona kafayı takmıştı bile. Ne yaparsa yapsın Mustafa
Kemal öğretmene kendini kabul ettiremiyordu. Bu nedenle okulu kısa sürede
bıraktı. İşte, o okul hayatı Mustafa Kemal’in batıya dönük düşünce sahibi
olmasını ve eğitim reformunu benimsemesini sağladı.[28] Günümüzde, son
günlerde Mustafa Kemal’in 7 yaşında hafız olduğu ortaya atıldı. Görüyorsunuz, bu doğru
değildir. Biri bir iki namaz suresini ezbere biliyor diye, o kişi hafız olmaz.
1) Askeri Rüşdiye:
Okulla ilişiğini kestiği gün varıp Askeri
Rüştüye’ye kaydını yaptırdı. Onu bu kararı almaya kimse teşvik etmemişti. Hatta
annesinin bile haberi yoktu. Sırf kendi iradesiyle varıp Askeriye mektebine
girmişti. Onun bu kararı almasında babasının asker olması ve üsteğmen
rütbesiyle görev yapmasının etkisi vardı. Çocukken babasının defalarca gördüğü
duvara asılı kılıcının, dinlediği kahramanlık türkülerinin askerlik mesleğini
seçmesinde rolü bulunabildi. O sıralarda Selanik Askeri Rüştüyesi
disipliniyle, kuvvetli öğretim ve eğitimiyle şöhret sahibiydi. Bu okul onun
yetişmesinde büyük etken oldu. Mustafa Kemal zekiydi, kabiliyetliydi. Bir anda
arkadaşları arasında kendini göstermeye başladı. O ayrıca hocalarının da
dikkatini çekmişti. Bir gün matematik hocası, senin adın Mustafa, benim adım
Mustafa, arada bir fark gerek. Bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun
dedi. İşte ondan sonra ona Mustafa Kemal dediler. Bu ad benimsenmişti.[29]
2) Askeri İdadi:
Askeri Rüştüye’yi başarıyla bitiren Mustafa
Kemal 1896 yılında Manastır Askeri İdadisi’ne kaydını yaptırdı. O burada
kendini daha iyi yetiştirmeye başladı. Hatta tatillerinde bile bunun için
çalıştı. Fransızcasını okuma tekniğini ilerletmek, dahi iyi Fransızca konuşabilmek
için Selanik’teki Papaz Okulu’nun derslerine katılmıştı. Bunun ona faydası
oldu. Mustafa Kemal’in Papaz Okulu’na gidip gelmesinde başka amacı yoktu. Ama
onu yanlış anladılar. İdare bunu yasakladı. Dayak ve yasak olayı Mustafa
Kemal’in zihninde düşüncelere yol açmaya başladı.
Manastır İdadisi’nin tarih öğretmeni Kolağası
Mehmet Tevfik Bey, ona Türk tarihini ana hatları ile öğretti. Mustafa Kemal
tarih dersinden hoşlanmıştı. Hele öğretmeninin Türk tarihinin detaylarına
girmesi kaçırılmaz bir fırsattı. Ömer Naci ve arkadaşlarıyla da tanışmış,
şiire, edebiyata, hitabete ilgi duymaya başlamıştı.
1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, o sırada 16
yaşında bulunan Mustafa Kemal’i heyecanlandırdı. Hatta o, kendi ifadesiyle, az
kalsın gönüllü yazılıp bu savaşa katılacaktı, denedi ama, olmadı. Savaş zaferle
bitmişti. Bu onda babasından intikal eden milliyetçilik ruhunu ve sevgisini
kamçıladı.[30]
3) Harp Okulu
Mustafa Kemal, 1899 yılında İstanbul Harp Okulu’na
girdi ve 1902 yılında okulu başarıyla bitirdi. Rütbesi teğmendi.[31]
Artık bir subay olmuştu. Şimdi, onu dinleyelim:
“İdadide iken birinci, ikinci olma için
hepimizde bir gayret vardı. Nihayet İdadiyi bitirdim. Harbiye’ye geçtim,
burada da riyaziye merakım devam ediyordu. Birinci sınıfta saf gençlik
hayallerine tutuldum, dersleri ihmal ettim. Senenin nasıl geçtiğinin farkında
olmadım. Ancak dersler” bitince “kitaplara sarıldım. İkinci sınıfa geçtikten
sonra Askerlik derslerine merak sardım. Şiir yazmak hususunda İdadi hocasının
koyduğu yasağı unutmuyordum. Fakat güzel söylemek ve güzel yazmak hevesim baki
idi. Teneffüs zamanlarında hitabet talimleri yapıyorduk. Saati ellerimize
alıyor, ‘… Bu kadar dakika sen, bu dakika ben söyleyeceğim…’ diye müsabaka ve
münakaşalar” yapıyorduk.[32]
“Mektep talebesi arasında okunmak üzere
mektepte el yazısı ile bir gazete tesis ettik. Sınıf dahilinde ufak bir
teşkilatımız vardı. Ben heyeti idareye dahildim. Gazetenin yazılarını
ekseriyetle ben yazıyordum. O zaman Mektep Müfettişi İsmail Paşa vardı, bu hareketimizi
keşfetmiş; takip ettiriyormuş.
Mektep müdürü Rıza Paşa isminde bir zattı. Bu
padişah nezdinde İsmail Paşa tarafından azarlanmış, mektepte böyle talebe var,
ya farkında olmuyor, ya müsamaha ediliyor denilmiş. Rıza Paşa mevkiini muhafaza için inkâr etmiş.
Bir gün gazetenin icap eden
yazılarından birini yazmakla meşguldük. Baytar dershanelerinden birine girmiş,
kapıyı kapamıştık. Kapı arkasında birkaç nöbetçi duruyordu. Rıza Paşa’ya haber
vermişler, sınıfı bastı. Yazılar masa üzerinde ve ön tarafta duruyordu, görmemezliğe
geldi. Ancak dersten başka şeylerle uğraşmak iştigal vesilesiyle tevkifimizi emretti,
çıkarken;
-Yalnız izinsizlikle iktifa
olunabilir… dedi. Sonra hiçbir ceza tatbikine lüzum olmadığını söylemiş. Böyle
hareket etmesinde, atfedilen kusuru meydana çıkarmamak gayretinin dahli olmakla
beraber, hüsnüniyeti de inkâr edilemezdi.”
Mustafa Kemal, Harp Okulu’nda
sonra Harp Akademisi’ne girmiş ve 11 Ocak 1905’te Yüzbaşı rütbesiyle bu okulu
bitirmiştir.[33]
[1] Yrd. Doç. Dr. Ali Güler, Karaman’dan
Kocacık’a, Oğuzlar, Atatürk’ün Soyu, Ankara 2001,s. 94
[2] Ali Güler, a.g.e.,s. 85
[3] Fahrettin Öztoprak, Oğuzların İsyanı
ve...,a.g.e., s. 21
[4] Fahrettin Öztoprak, a.g.e., s. 18-19
[5] Ali Güler, a.g.e.,s. 99
[7] Ali Güler, a.g.e.,s. 99
[8] Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Atatürk'ün Hayatı,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları/703, Ankara 1986,s. 9
[9] Hamza Eroğlu, a.g.e.,s. 10
[10] Naci Kasım, Gazi’nin Hayatı (Büyük Gazi’nin
Çocukluğundan İtibaren Ölümüne Kadar Bütün Hayatı), İstanbul Maarif
Kitaphanesi, İstanbul 1981,s. 15
[11] Hamza Eroğlu, a.g.e.,s. 10
[12] Naci Kasım, a.g.e.,s. 15
[15] Adnan Doğan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Soy Şeceresi: http://www.xing.com/net/tcb/gazi-mustafa-kemal-ataturk-72789/gazi-mustafa-kemal-ataturk-un-soy-seceresi-9951428,
[16] Sabah Gazetesi, Gündem, yeni haber: Giriş Saati:
20.08.2012 10:16, Güncelleme : 20.08.2012 10:19; Kaynak: Ömer Şahin, Radikal
Gazetesi: http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/08/20/ataturk-malatyali-mi
[18] Mehmet Kazancı, Atatürk ve Malatya, Malatya
İl Kültür Turizm Müdürlüğü; http://www.malatyakulturturizm.gov.tr/belge/1-93070/ataturk-ve-malatya.html.
[20] Ülkü
Adatepe - Vikpedi
[22] Sinan Meydan İstanbul/Ağustos 2010, Cumhuriyet Tarihi Yalancıları, http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?f=29&t=11069
[25] Hıdırlar, Hacıbektaş – Vikipedi; 1-
Karıncalı’nın Tarihi: http://www.karincalikoyu40.com/kuspinari/id1.htm;
Fahrettin Öztoprak, Uzunyayla ya da Halep Türkmenleri, Haberiniz.com, 4
Eylül 2011, Köşe yazısı: http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi39450-Uzunyayla_Ya_da_Halep_Turkmenleri_2_.html
[26] Fahrettin Öztoprak, a.g.y.
[27] Fahrettin Öztoprak, a.g.y.
[28] Hamza Eroğlu, a.g.e.,s. 11
[29] Hamza Eroğlu, a.g.e.,s. 12
[30] Hamza Eroğlu, a.g.e.,s. 12-13
[31] Hamza Eroğlu, a.g.e.,s. 13
[32] Naci Kasım, a.g.e.,s. 18-19
[33] Naci Kasım, a.g.e.,s. 23-24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder